Yaratılan ne zaman var olur? Ya yaratılış uzun bir süreç ise ve hala devam ediyorsa? Ya var olması gereken halen varolmadıysa? Aklımda binbir soruyla yoluma devam ediyorum. Varoluşu zihnimde algılamak, anlamak istiyorum.
Varoluşu anlamak için yaratılış sürecini bilmemiz gerekiyor. Yaratılış, önceki yazımda da belirttiğim gibi iki aşamalıdır. Mutlak Yaratılış ve Gerçek Yaratılış. Önce yaradanın yaratılması gereklidir. Mutlak Gerçek önce kendini Mutlak Yaratılış döngüsüyle yaratarak, yaradan olan Mutlak Varlığı yaratır. Mutlak Gerçeğin bir varlık formu olmadığını daha çok kavram olduğunu daha önce belirtmiştim. Sonra yaradan olan Mutlak Varlık, Gerçek Yaratılış döngüsüyle Gerçek Varlık olarak var olur. Mutlak Gerçek kavramı, mutlaklığını Mutlak Varlık, gerçekliğin ise Gerçek Varlık olarak var eder. Bizler Gerçek Yaratılış döngüsündeki yaratılış süreci devam eden Mutlak Varlığın değişim ve dönüşüm sürecindeki yapılarız. Mutlak Varlığın değişimi evrim, dönüşümü ise devrim olarak tanımlanır. Bizler ve tüm yaşam formları bu evrim-devrim döngüsündeki yaratılışı yaşayanlarız. Evrim sürecimizi tamamlayıp en son devrimi gerçekleştirdiğimizde Gerçek Varlık formuna dönüşeyeceğiz.
Burada anlatmak istediğim şey anlaşılması zor bir kavram olabilir. Biraz açıklık getirmeye çalışacağım. Yaratılış dediğim süreç yaşamda varoluş olarak yanlış tanımlanmıştır. Varoluş yaşam döngüsünden çıkıp Gerçek Varlık olduğumuzda olacak olandır. Gerçek Varlık olduğumuzda orada bir süreçten bahsedebilir miyiz(?) bilemiyorum. Zaman boyutu bizim yaşamda deneyimlediğimiz bir boyut olup, Gerçek Varlık olma halindeki boyutların, şu an algıladığımız ve tanımlamaya çalıştığım madde, zaman ve enerji boyutundan farklı bir boyut algısı olduğunu düşünüyorum.
9 Element Teorisi ve Eternity Model’de maddeyi 3 (üç), zamanı 6 (altı) ve enerjiyi 9 (dokuz) boyutta tanımlamaktayım. Bu boyutların şu an yaşadığımız Gerçek Yaratılış boyutları olduğunu söyleyebilirim. Yaratılış sürecimizi tamamlayıp varoluş gerçekliğinde daha farklı bir boyutu deneyimliyor olacağız. Bizler sadece yaşadığımız dünyada Gerçek Varlık olma yolunda toplam 18 (onsekiz) boyutlu bir gerçekliği deneyimleyerek, yaratılış sürecimizi tamamlamaya çalışan ara formlarız. Ve ne yazıkki bu süreci dünya ve doğa gerçekliğinde sağlıklı olarak yaşadığımızı söyleyemeyeceğim.
Bizler ana rahmindeki ceninleriz aslında. Ve doğumu bekleyen canlılarız. Bizlerin ana rahminde deneyimlediğimiz süreç, ki deneyim varsa zamanda vardır, evrim ve devrim olarak tanımladığım oluş halleridir. Bu oluş hallerini tam anlamıyla tamamlar isem varlık formuna geçebilecek ve doğuşumu gerçekleştirebileceğim. Ben Mutlak Varlıktan gelip değişim ve dönüşümümü doğa geçekliğinde yaşayıp Gerçek Varlık olacak olanım. Böylece varoluşumu gerçekleştirip “Sonsuzluğun Sonsuzluğu” içinde tekilliğin varlığı olacağım. Tüm bunları deneyimlerken bu sürecin bir doğası, doğallığı var. Yaşadığımız gerçekliğin doğasını 9 Element Teorisi ile tanımlamaktayım. Gelecek yazılarımda 9 Element Teorisi’ni daha ayrıntılı açıklayacağım. Bu yazımda daha çok varoluş yolculuğundaki Gerçek Yaratılış döngüsünü açıyor olacağım.
Yaşadığımız gerçeklikte mutlaklığı ve varlığı ayrı ayrı deneyimlemekteyiz. Mutlaklığı deneyimlediğimiz yerde yaradanı ve yaratılışı; varlığı deneyimlediğimiz yerde yaratılanı ve varoluşu deneyimleriz. Yaradanı deneyimlediğimiz yaşam alanlarında bizler halen evrim sürecindeyizdir. Yaradanın varlığını deneyimleyip gerçekleştireceğimiz süreç boyunca bu ikilem alanında gidip geliriz. Bu ikilemi bir ettiğimiz yerde Mutlak Varlığı gerçek kılmış oluruz.
Evrim bizim bilincimizin değişim sürecidir. Devrim ise irademizin dönüşüm sürecini tanımlar. Bilincimizin özünde yaradan olma halini deneyimleriz. Yaradan olduğumuzu bildiğimiz yerde mutlaklık varlık haline dönüşür. Bu dönüşüm bilincimizin iradeye dönüşümüdür. Bir şey kendi içinde değişir; dönüşüm ise başka bir şeye dönüşmesidir. Bilincimizle yarattığımız gerçekliğin varlığını bizler irademizle deneyimlemeye başlarız. Tüm bu süreçte aslında kendimizi yaratır ve yarattığımız benliğimizin varlığını deneyimleyip gerçeklik algımızı oluşturuz. Önce bilinç aşamasında kendimizi bilmeye ihtiyacımız vardır. Kendimizi bildiğimiz yerde yeni bir benlik yaratır ve bu benliğe inanır, irademizi oluştururuz. İrade yarattığımız benliklerin toplandığı tümbenlik alanıdır.
İrade ve bilinç arasındaki gidiş gelişlerin yaratılışın devamı gibi görülmesi gerekir. İnsan zihni halen kendini eksik görmekte ve tamamlanmak için yeni benlikler üretmekte veya halen kabul etmediği kendi benlikleri vardır (Evlat, cinsel, iş gibi…). Bizler yaşamda ne olduğumuzu ve yaşamın ne olduğunu bilmeden bilinç olarak kendimizi geliştirmek isteriz. Bilinç için çabalar, düşünür, emek sarf ederiz. Tek amacımız vardır, benliklerimizi tamamlayıp, kabul etmek ve saf irade olmaktır. Saf irade olduğumuz yerde bilinç ile olan yaratılış yolculuğumuz biter, irade olarak varoluş gerçekliğinde yerimizi alırız. Bu an yaratılışımızı bitirip Gerçek Varlık olarak yaşamın Gerçek Yaratılış döngüsünden çıkarız. Burada bir konuya daha açıklık getirmek isterim ki, her yaşam formu kendi yaratılışından sorumludur. Yaratılan ve yaradan bizizdir. Yaratılış bilincin işidir ve bu bilinç benim olan yaşam formumda bana aittir. Bu bilinç seviyesi bir çok düşünür tarafından deneyimlenip dile getirilen gerçekliktir.
Mutlak Gerçek kavramından Mutlak Varlık yaratılır ve “Yaradan” olur. Bu döngü Mutlak Yaratılış döngüsüdür. Mutlak Varlık’tan Gerçek Varlık yaratılır ve “Varolan” olur. Her yaratılışın sonu varoluştur. Ve var olan her form yeni gerçeklikler yaratmak üzere yeni döngülere girer. İşte yaşam budur, yaşam sonsuzluğun içindeki sonsuzluktur.
Comments