
Her şey 2007 yılında Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesinde aldığım “Akupunktur” eğitimiyle başladı. 1991 yılında Dokuz Eylül Tıp Fakültesinden mezun olduğum yıl Şırnak ilinin Silopi ilçesinde doktorluk serüvenim başladı. 14 yıl kaldığım bölgede mesleğimi ve yaşamı yoğun deneyimleme fırsatım oldu. Kendime sorduğum sorulara yanıt aradım. Tıp eğitimim ve araştırmalarım, kendime sorduğum sorularıma yanıt vermekte yeterli olmadı. 2005 yılında memleketim olan Antakya’ya döndüm. İçimdeki sorular gittikçe güçlenmeye başladı. Aradığım sorulara yanıt bulabilmek için Ankara’da olan akupunktur eğitimine katıldım. Tıp fakültesi eğitiminde batı tıbbını öğrenmiştim. 2007 yılında başladığım eğitimle doğu tıbbına giriş yapıyordum. Batı tıbbı yaşamı maddesel boyutta incelerken, doğu tıbbı yaşamı enerji ile tanımlıyordu. Aldığım akupunktur eğitimiyle yaşama bakışım sanki evrim geçiriyordu. Edindiğim yeni bilgilerle artık eski ben değildim. Aklımda ki soruların üstüne yeni sorular eklenmişti. Ve yaşamın gerçekliğini arayışım içimdeki merak ile gün geçtikçe artıyordu.
Akupunktur 5 Element Teorisi (Ateş, Toprak, Metal, Su ve Ağaç) ile yaşamı tanımlar. Batıda Thales ile başlayan arke arayışı Empedoklesin tanımlamasıyla Ateş, Toprak, Su, Hava olarak 4 Element ile tanımlanır. Çalışmalarımda bu iki felsefenin sorularıma yanıt veremediğini gözlemledim. 5 Element Teorisi yaklaşık olarak 5000 yıl öncesine dayanmakta, 4 Element Teorisinin de yaklaşık olarak 2500 yıl önce ortaya çıktığını biliyoruz. Kanımca yaşamın ve bilginin evriminde bu iki teori güncelliğini yitirmiştir. Her iki elementer teorinin insanlığa katkısı muhteşem olmuştur. Yaşamda ise geldiğimiz noktada sorularımıza yeterli yanıt verememektedir. Ve yaşam tüm gerçekliği ile devam etmekte.
Geçmişte kullandığımız bilgi şu anki algımızla yaşamda uyumlamamız için yeterli değildir ve bu süreçte uyum problemi yaşamaktayız. Yaşamla uyumlanabilmemiz için yeni bilgiye, “Bilginin Evrimi”ne ihtiyacımız var. Yaşamda bu değil midir zaten. Yaşam böyle evrilmemiş midir? Yaratılan her şey zaman içinde yaşamda kalabilmek için başka canlılara ve formlara değişmiştir. Bu uyumdur, evrimdir. Yaratılış bir an değildir, yaşamın her anında devam etmektedir. Yaratım süreci yaşam var oldukça gerçekliğimizdir. Yaratılan her şey var olur, zamanı gelince yerini yeni yaratımlara bırakır. Bu böyle olur.
Yaşam ile ilgili kendime sorduğum sorular sonucu ulaştığım gerçeklik algımı sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu algımın bende açılımlarının geldiği noktanın bana ait bir gerçeklik olduğunu ve her zaman sorguya açık olduğunun bilincindeyim. Zaten bilim dediğimiz gerçeğe ulaşma istenci, yaşamda var olan her bilgiye şüphe ile yanaşmak değil midir?
Bu yazımda yaratılış üzerine olan düşüncelerimi paylaşmak istiyorum. Daha sonraki yazılarımda geliştirdiğim “Yaşam Modeli (Eternity Model)” ve “9 Element Teorisi” hakkında daha geniş açılımlar yapıyor olacağım.
Her şeyin başlangıcında kendime sorduğum güçlü bir soru vardı : “Yaradan ben olsaydım yaşamı nasıl yaratırdım?” Bu soruya zihnimde algıladığım ve yarattığım, yaşamın yaratılış sürecini kendi penceremden sunuyor olacağım.
Önce Mutlak Gerçek vardı. Mutlak Gerçek, yaratılmamış olandır. Yaratılmamış olduğundan ötürü varoluşundan da bahsedemeyiz. Mutlak Gerçek gerçeğin mutlaklığıdır ve sadece anlaşılması için tanımlanan bir kavramdır. Bu aşamayı yaratılışın kendinini yaratmaya başladığı ilk aşama olarak düşünebiliriz. Bu aşama önce kendini mutlak ve gerçek kavramlarını birbirinden ayırarak Mutlak Sonsuzluk alanını var eder. Mutlak Sonsuzluk aşaması yaşam için gerekli olan alanı tanımlar. Bu aşama Mutlak Gerçek kavramının kendini tanımladığı sonsuz alan olarak bilinebilir. Mutlak Sonsuzluk ile Mutlak Yaratılış gerçekleşir.
Burada sonsuzluk kavramını biraz açmak istiyorum. Mutlak Gerçeği bir oluş olarak hayal edersek ve bu oluş dışında başka hiç bir şeyin olmadığını düşünürsek, bu oluş içinde oluşan alan sonsuz olacaktır. Aslında sonsuzluk dediğimiz kavram böyledir. Sadece tek bir oluş vardır ve başka bir oluş olmadığı için bir sınırdan bahsedemeyiz. Ve bu tekilliğin içi sonsuzdur. Çünkü dışı yoktur.
Mutlak Sonsuzluk alanı kendinden kendini yaratır. Ve yaşamda yaratılışın kendini yaratma süreci sonucu Mutlak Gerçek kavramının sonsuzluğundan, Mutlak Yaratılış ile Mutlak Varlık yaratılır. Mutlak Sonsuzluk’tan yaratılan Mutlak Varlık yaradan olur. Yaratılmamış olan, önce kendini Mutlak Varlık olarak yaratır.
Yaradan olma hali mutlak ve varlığı kendi içinde barındırır. Tıpkı Mutlak Gerçek’in mutlak ve gerçeği kendi içinde barındırması gibi. Mutlak Gerçek’in kendini yaratması için öncelikle içindeki mutlak ve gerçek ayrılır. Böylece yaratılmamış olandan yaratılışın mutlaklığı yaratılır ve Mutlak Varlık, yaratılan yaradan olur. Mutlak Varlık da içindeki mutlak ve varlık olanı birbirinden ayırarak kendi varoluşunu gerçekleştirir. Mutlak Varlık yaratılana kadar olan hal Mutlak Gerçek’in mutlaklığıdır. Mutlak Varlık’tan sonraki hal ise Mutlak Gerçek’in gerçekliğidir.
Mutlak Varlık, önce Gerçek Yaratılış döngüsünü yaratır. Bu döngüde mutlak ve varlık birbirlerinden ayrılarak, Gerçek Sonsuzluk döngüsü var olur. Yaradan olan Mutlak Varlık, Gerçek Sonsuzluk’ta mutlaklığını gerçek kılar ve mutlak olan gerçek olur. Mutlak Varlık da Gerçek Sonsuzluk’taki varolumu sonucu kendini Gerçek Varlık olarak var eder. Mutlak Sonsuzluk, Gerçek Sonsuzluk’la beraber Sonsuzluğun Sonsuzluğu olur. Sonsuzluğun Sonsuzluğu’ndaki döngü aşağıdaki şekildeki gibi açıklanır.
Mutlak Yaratılış, yaratılmamış olanın kendini Mutlak Varlık olarak yaratmasıdır. Gerçek Yaratılış, yaratılan ve yaradan olan Mutlak Varlık’ın kendini Gerçek Varlık olarak yaratmasıdır. Yaratılan her şey yaratılış düzleminde, kendini gerçek kılmak, var olmak durumundadır. Yoksa yaratılışı nerden bilebiliriz ki?
Mutlak Sonsuzluk’taki her şey Mutlak Gerçek’tir, Mutlak Gerçek’tendir. Gerçek Sonsuzluk’ta olan her şey Mutlak Varlık’tır, Mutlak Varlık’tandır. Gerçek Sonsuzluk, bizlerin yaşadığı yaşamdır. Yaşam, uzay ve zamandaki tüm varoluştur ve Mutlak Varlık’ın yaşamıdır. Mutlak Sonsuzlukta Mutlak Gerçek’in yaşamıdır.
Mutlak Varlık önce gücünü kendi içinde yoğunlaştırarak Gerçek Yaratılışın ilk elementi olan Erk oluşur. Erk sonsuz bir karanlık içindeki siyah bir noktadır. Ve bu noktamı karanlığın içinde karanlık mı noktanın içinde (?) bilinmez. Mutlak Varlık “0” (sıfır) rakamı gibidir. Varlık hali yokluğu tanımlar. Erk ise “1” (bir) rakamıdır. Erk Mutlak Varlık’ın yokluğunun içindeki varlık halidir. Erk elementinin yaratılmasıyla beraber Mutlak Varlık formunun içinde oluşan güç titreşmeye başlar. Bu titreşim ile beraber ikinci element olan Ses yaratılış düzleminde yerini alır. Ses ise “2” (iki) rakamıdır. Yaşamda böylece nokta ve dalga formu oluşur.
Oluşan bu dalga formunu Adem (Erk) ve Havva (Ses) gibi düşünebiliriz. Bu iki element yaratılacak olan yaşamın baba ve annesi gibidir. Bu ikiliden tüm yaratılış varolur. Erk ve Ses’in birlikteliğinden doğan Doğa’dır. Doğa bilinçtir, bilgidir, onu nasıl yaşadığınızla ilgilidir. Erk ve Ses elementlerinin sevgiyle olan ilk birlikteliğinden Işık elementi, ilk oğul olarak yaşamda yerini alır. Işık elementi dalga ve nokta (parçacık) formunu kendi içinde barındırır. Böylece karanlığın içinde aydınlık oluşarak yaşam kendini yaratmaya başlar. Sonrasında ise nokta ve dalga formları birleşerek tek bir hal alırlar ki (bu hali ileriki yazılarımda ayrıntılı olarak ele alacağım) bu halden de Hava elementi ikinci oğul olarak yaratılır. Hava elementinin içinde oluşan bu hal ile güçlü bir kuvvet sonucu büyük bir patlamayla üçüncü oğul olan Ateş elementi oluşur. Yaratılan gökyüzü elementleri sırasıyla “3, 4, 5” rakamlarıyla tanımlanır. Üç oğulun yaratılışı ile birlikte yaşamda gökyüzü tamamlanır ve yeryüzün yaratılışı başlar.
Oluşan büyük patlama sonucu gökyüzünün elementleri aracılığıyla yoğunlaşmalar ve topaklaşmalar başlar. Bu yoğunlaşmalar sonucu ilk kız çocuğu olan Toprak elementi oluşur. Toprak elementinin kendi içindeki topaklaşmalarıyla Metal elementi ikinci kız çocuğu olarak yaşam döngüsünde yerini alır. Yeryüzünün son elementi, oluşan tüm elementlerin varlığı ile Su elementi, üçüncü kız çocuğu ve yaşam için gerekli son element olarak yaşam döngüsünü tamamlar. Yaratılan üç kız çocuğuda sırasıyla “6, 7, 8” rakamlarıyla ele alınır. Yaşam için gerekli olan tüm elementlerin yaratılışıyla beraber yaşam kendini Ağaç elementi olarak yaratır. Ağaç elementi ile yaratılış kendi döngüsünü, Gerçek Sonsuzluk olarak tanımlar. Ağaç elementi de “9” uncu element olarak yaratışta yerini alır. Yaşam, Ağaç elementi ile canlanır. Doğa tanımlanır, doğaya can gelir. Böylece yaratılış döngüsünde bizim algıladığımız yaşam kendini böylece yaratmış olur.
Su elementinin yaratılmasıyla beraber madde ve zaman boyutu tamamlanır. Ağaç elementinin yaratılışta yerini almasıyla beraber, beşinci boyut, tüm halleriyle tamamlanır. Beşinci boyut, enerji boyutudur. Enerji, varoluşta dokuz ayrı ana formda, 9 Element ile var olur. Sonrasında Mutlak Varlık Gerçek Varlık olur.
Mutlak varlık ilk yüzünü “Gökyüzü” ile gösterir. İkinci yüzü ise “Yeryüzü” dür. Üçüncü yüzünü yaşam ile gösterir ki bu yüze “Yaşamyüzü” terimini kullanmaktayım. Yaşamın her zaman üç yüzü olmak durumundadır. Bunu aşan kimse gerçeğe ulaşacak olandır. İşte bu gerçeğe ulaşan kimse Gerçek Varlık, İnsan-ı Kamil, Avatar, Mesih olarak bilinir, saygı görür. Gerçek Varlık dördüncü yüzdür, bu yüz Mutlak Varlık’ın Gerçekyüzü’dür. Gerçek Varlık 10 (on) rakamı ile ifade edilir. Gerçek Varlık, Gerçek Sonsuzluk’u kendi içinde bir eden (1) ve Mutlak Varlık’ta (0) yok olandır.
İnsan olarak bizler, 9 Element ile var oluruz, tıpkı var oluştaki tüm sistemler gibi. Yaşam için şimdiye kadar saydığım 9 Element’e mutlak surette ihtiyaç duyarız. 9 Element’ten birisini çıkardığımızda yaşamı gerçek kılmak mümkün olmamaktadır.
Varoluşu ele aldığım elementer sistemi, yeni bir kuram ile 9 Element Teorisi olarak tanımlamaktayım. 9 Element Teorisi, Gerçek Sonsuzluk’tur. Öncesine Mutlak Varlık adını vermekteyim. Bu ismi kullanmamdaki amacım, Mutlak Varlık’ın varlığına olan kesin inancımdır. Mutlak Varlık vardır ve bizler onun var olma halini doğadaki tüm varlıklar olarak deneyimlemekteyiz. Mutlak Varlık yaşadığımız varoluş düzleminin mutlaklığıdır. O olmadan yaşam olmaz. Mutlak Sonsuzluk’un mutlaklığı da Mutlak Gerçek’tir. 9 Element sonrasına ise Gerçek Varlık adını vermekteyim. Gerçek Varlık olma haliyle doğadaki tüm varlıklar, Mutlak Varlık’ın yüzleri olurlar. Böylece Mutlak Gerçek’in mutlaklığı Mutlak Varlık; gerçekliği Gerçek Varlık olarak var olur.
9 Element Teorisinin açılımlarıyla beraber yaşamı tüm alanlarda tanımladığım çalışmalarım sonucu Eternity Model adını verdiğim bir yaşam modeli geliştirdim. Amacım yaşamı tanımlayabileceğimiz günümüz bilimine uygun bir felsefe geliştirmektir. 9 Element Teorisi ve Eternity Model ile ilgili çalışmalarımda ulaştığım gerçeklik algımı ileriki yazılarımda sizlerle paylaşıyor olacağım. Bu konu hakkında yorumlarınız beni mutlu edecektir.
Unutmamalı ki yeni fikirler geliştiremez isek yeni şeyler deneyimliyemeyiz.
Yaşamın tüm renkleri gerçek olsun :)
Comments